Abonelik Facebook sayfamız

Page
: 942
Article : 80
Size : 2 x 11,2 x 8 inch
ISBN : 975-6782-44-7
Binding : Hardcover
Lang. : Turkish
  
   

Osmanlı Klâsik Döneminde DüşünceA. Siyasî DüşünceB. Felsefî DüşünceC. Dinî ve Tasavvufî DüşünceOsmanlı Klâsik Döneminde BilimA. Osmanlı'da Bilim GeleneğiB. Fen ve Tıp BilimleriC. Dinî Bilimler ve Tarih YazıcılığıD. Bilim ve EğitimOsmanlı Klâsik Döneminde Dil ve EdebiyatA. Klâsik Dönem Osmanlı TürkçesiB. Klâsik Dönem Türk EdebiyatıB.1. Halk EdebiyatıB.2. Dîvan EdebiyatıB.3. Edebî Türlerden ÖrneklerOsmanlı Klâsik Döneminde Kültür ve SanatA. Osmanlı Kültür Hayatından Çizgiler



 Osmanlı
 The Great Ottoman Turkish Civilisation
 Genel Türk Tarihi
 The Turks

   
 

Introduction Foreword Preface Table of Contents Sample Articles Reviews Media and Us

Osmanlı İmparatorluğunun izlediği fetih siyasetinin isabetli, kurduğu müesseselerin sağlam ve uzun ömürlü olması, devletin ciddî bir fikrî ve felsefi temele dayandığını düşündürmektedir. Bu yüzden Osmanlı düşünce geleneğinin kuruluştan itibaren araştırılması, genelde Osmanlı İmparatorluğu’nun bir cihan devleti haline gelmesinin anlaşılması için de gereklidir. Bu bağlamda öncelikle üzerinde durulması gereken, Osmanlı siyaset düşüncesi, felsefe, din ve tasavvuftur. Bunların tek tek incelenmesi devleti kuran ve yükselişini gerçekleştiren iradenin arkasında saklı bulunan fikrî dinamizmin keşfedilmesine de imkân verecektir.

Gerçekten de Osmanlılar, kuruluş döneminde önce Türk-İslâm devletlerinin oluşturdukları düşünce geleneğini topraklarına taşımışlar, daha sonra bunları, sınırları süratle genişleyen, buna paralel olarak, siyasî, idarî, hukukî ve kurumsal açılardan gittikçe büyüyen ihtiyaçları doğrultusunda kullanmışlardır. Özellikle çağının bilimsel düşünce zenginliği yaşadığının farkında olan Fatih Sultan Mehmed, saltanatı döneminde Osmanlı siyaset düşüncesinin sağlam temellere oturmasını sağlamıştır. Gençlik yıllarından itibaren kelâmcılar arasındaki tartışmalara katılan ve düşünürleri teşvik eden Fatih, bilhassa İmparatorluğun genişleme sürecinde devletin ihtiyaç duyduğu fikrî ve felsefî gelişmeyi hızlandırmıştır. Fetihten sonra kurduğu “Sahn-ı Semân” Medresesi, zamanının bütün ilimlerinde öncü olmuştur.

Osmanlı ilmiye geleneğinde devletin yönetiminde esneklik sağlayan Râzî mektebinin yerleşmesi de onun sayesindedir. Bu mektep, daha sonra Kanuni Sultan Süleyman’ın da destek ve teşvikleriyle Osmanlı İmparatorluğunda pek çok şöhretli düşünürün yetişmesine vesile olmuştur. Klâsik dönemin fikir, düşünce, din ve tasavvuf hayatına damgasını vuran bu şahsiyetler arasında Tursun Beğ (Tarih–i Ebu'l-Feth), İbni Kemal, Ebussuud Efendi, Lütfi Paşa, Kınalızâde Ali Efendi (Ahlâk-ı Alâ‘î), Gelibolulu Mustafa Âlî (Nushatü's-Selâtîn), XVII. yüzyılda Bosnalı Hasan Kâfî (Usûlü'l-Hikem fî Nizâmi'l-Ümem), risaleleriyle meşhur Koçi Beğ, Kâtip Çelebi (Düstûru'l–Amel li-Islâhi'l-Halel), Hezarfen Hüseyin Efendi (Telhîsu'l-Beyan), XVIII. yüzyılda Defterdar Sarı Mehmed Paşa özellikle zikredilmelidir.

Bu düşünce ortamı ve kuruluş döneminde Osmanlı Devleti'nin yönetim kadrolarına getirilen vezirler ve yöneticilerin genellikle âlimler arasından seçilmiş olmaları, klâsik dönem Osmanlı biliminin gelişmesinin de yolunu açmıştır. Bu dönemde Osmanlılar, dünyanın her yerinden bilim adamlarının İstanbul’a gelmesini teşvik etmişlerdir. Bu sayede, devletin ve toplumun sosyal ve entelektüel ihtiyaçlarını karşılayacak pek çok din, hukuk, astronomi, matematik, tıp eserleri verilmiştir. Klâsik dönem bilim geleneği üzerinde yapılan araştırmalar, Osmanlı İmparatorluğu'nda meydana gelen ilmî hareketlerin, kendine has bir gelişme çizgisi takip ettiğini göstermektedir. Osmanlı bilimi diğer Türk-İslâm devletleriyle etkileşim içerisinde bulunmakla beraber, coğrafî konumu, devlet idaresi ve toplumun dinamizmi açısından önemli farklılıklar arz etmektedir. Osmanlı sultanlarının gayretleri sonucu klâsik dönem Osmanlı bilimi, eski bilim ve kültür merkezlerinin performansını hatırı sayılır oranda geçmiş, hattâ onları etkileyecek ve onlara örnek olacak bir noktaya ulaşmıştır. Osmanlıların Balkanlardaki fütûhatları sayesinde İslâm bilim geleneği Bursa, Edirne, İstanbul, Üsküp ve Saraybosna gibi yeni kültür ve bilim merkezleri vasıtasıyla Avrupa’ya taşınmıştır.

Her alanda olduğu gibi XVI. yüzyıl Osmanlı klâsik bilim hayatının zirvesini oluşturmuştur. Bu dönemde özellikle astronomi, fizik, matematik, coğrafya ve tıp alanlarında şâheserler meydana getirilmiştir. Dönemin ünlü astronomi bilgini Takiyyüddin er-Raşid, optik, mekanik, matematik, trigonometri sahalarında çalışmış ve önemli eserler vermiş; asıl ününü kurmuş olduğu İstanbul Rasathanesi ile duyurmuştur. Osmanlı bilim adamları dinî ilimlerin yanında özellikle astronomi, matematik, geometri ve tıp gibi uygulamalı alanlara yönelik olarak çalışmayı tercih etmişlerdir. Bunlar arasında Ali Kuşçu, Fethullah Şirvanî, ünlü Osmanlı tabibleri Hacı Paşa ve Şerefeddin Sabuncuoğlu sayılabilir. Pîrî Reis gibi coğrafyacıların eserleri ve keşifleri de bilim dünyasında çok büyük yankı uyandırmıştır.

Klasik dönem, dil ve edebiyat bakımından da zirveye ulaşmış bir devri ifade etmektedir. Her biri üstad birer divan şairi ve sanatkâr olan Osmanlı sultanlarının destek ve teşvikleri sayesinde, gerek medrese gerekse Enderûn çıkışlı değerli sanatkârlar, dil ve edebiyat alanında çok önemli edebî eserler vermişlerdir. Bu dönemde saray çevresinde revaçta olan Dîvan Edebiyatı, özellikle XVI. yüzyıldan itibaren şöhreti günümüze kadar ulaşan Nef’î, Nâbî, Bâkî, Fuzulî, Nedim gibi şairler yetişmesini sağlamıştır. Diğer taraftan halk edebiyatı da bu yüzyıllarda en parlak dönemini yaşamıştır

Devletin resmi dil olarak yazışmalarında, mahkemelerinde ve her türlü resmî işlemlerinde Türkçe’yi kullanması klâsik dönemin Osmanlı sultanlarının şüphesiz en kayda değer ve tarihî tercihleridir. Osmanlı fetihleri ile birlikte Osmanlı Türkçesi de çok geniş bir coğrafyaya kolaylıkla yayılmıştır. Bu sayede Osmanlı Türkçesi uluslar arası alanda devrinin en yaygın dili olmuştur. Bosna, Kırım, Kudüs ve Van gibi Osmanlı ülkesinin dört bir yanındaki şehirlerde ve mahkemelerinde Türkçe konuşulması ve yazılması gerçekten de çok önemli bir kültür olayıdır. Bilim dilinin Arapça, edebi dilde ise Farsçanın etkili olması dönemin eleştirilen bir yanı olmakla birlikte, Arapça ve Farsça’nın kullanımı Osmanlı Türkçe’sinin etkisi ve yaygınlığıyla asla kıyaslanmamalıdır.

Bu cildin son kısmında kültür ve sanat ele alınmaktadır. Öncelikle vurgulanmalıdır ki Osmanlı sultanları, diğer bütün Türk hükümdarları gibi sanatı ve sanatkârı çok üstün tutmuş ve onları himaye etmişlerdir. Bu arada Osmanlı sultanlarının sarayda bir sanat kolunda ihtisaslaşacak düzeyde eğitilmesi hatırlanmalıdır. Dolayısıyla klâsik dönemde sarayın bir sanat atölyesi gibi faaliyet göstermesi, sanat ve kültür hayatının çok canlı olmasını sağlamıştır. Bu sayede Fatih Sultan Mehmed döneminden başlayarak çok büyük gelişme kaydeden Osmanlı kültür ve sanatı, XVII. yüzyılda en gelişmiş şeklini almıştır. Bu dönemde ortaya çıkan sanatsal özellikler, hiç şüphesiz farklı üslup ve özellikte bir “Osmanlı kültürü ve sanatını” ortaya çıkarmıştır. Osmanlı devleti ile özdeşleşen bu üslup, imparatorluğun tüm bölgelerine yayılmış ve günümüze kadar varlığını korumuştur.

Bu devirde Osmanlı-Türk geleneksel sanatları doruğa ulaşmış ve başta İstanbul olmak üzere İmparatorluğun her tarafındaki farklı şehirlerde kültür hayatı emsalsiz zenginlikler ile yaşanmıştır.



About Us | Project Turk
ottoman-history | Other Publications | Symposium
Contact Us | Search | Links

Copyright © 2013 Yeni Turkiye